Birleşme ve Devralma İşlemlerinde Niyet Mektubu Süreci 20 Kasım 2025

Birleşme ve devralma ("M&A") işlemleri, hem hukuki hem ticari açıdan çok aşamalı süreçlerdir. Bu süreçte, sözleşme aşamasına geçilmeden önce sözleşme tarafları, işlem iradelerini belirlemek, ticari beklentilerini paylaşmak ve hukuki çerçeveyi oluşturmak için bir hazırlık sürecine girerler. Bu hazırlık süreci, tarafların işlem yapısına ilişkin temel ilkeleri tartıştığı, müzakere stratejilerini belirlediği ve işlem risklerini değerlendirdiği ilk aşamayı oluşturur.

Dolayısıyla, hazırlık aşaması, M&A sürecinin yönünü belirleyen ve tarafların işlem motivasyonlarını ortaya koyduğu bir dönemdir. Bu çerçevede taraflar, işlemle ilgili temel beklentileri değerlendirmek ve sürecin kapsamını netleştirmek amacıyla ön değerlendirme mahiyetinde görüşmeler yapar. İlk temas niteliğindeki bu görüşmeler, hem taraflar arasında güven ve şeffaflığın tesis edilmesine hem de sonraki adımların sağlıklı bir zeminde ilerlemesine hizmet eder.

1. Hazırlık Dönemi / Niyet Mektubu
 

Bu aşamada, süreç boyunca paylaşılması muhtemel ticari ve teknik bilgilerin korunması amacıyla gizlilik sözleşmeleri (NDA) akdedilebilir. Taraflar, gizlilik güvencesi sağlandıktan sonra hedef şirkete ilişkin hukuki, finansal, operasyonel ve sektörel unsurların genel çerçevede ele alındığı bir değerlendirme (due diligence) süreci başlatabilirler. Böylelikle, bu dönemde, şirketin mevcut durumu, olası riskleri, işlem yapısına uygunluğu ve değerleme yaklaşımına ilişkin ilk tespitler ortaya konulurken; ayrıca işlem yapısının (hisse devri, varlık devri, iştirak yoluyla pay edinimi veya karma modeller), ödeme mekanizmasının, ön şartlar ve kapanışa ilişkin şartların, çalışanların durumunun ve düzenleyici gerekliliklerin nasıl şekillenebileceğine yönelik ilk müzakereler de gündeme gelebilir. Böylece taraflar, süreci ilerletmeden önce işlemin mantıksal ve ticari olarak sürdürülebilir olup olmadığını değerlendirmiş olur.

Ön görüşmelerin olumlu seyretmesi halinde, taraflar müzakerelerin çerçevesini belirlemek amacıyla çoğunlukla bir niyet mektubu ("Letter of Intent" veya "LOI") imzalamayı tercih ederler. Niyet mektubu; genellikle bağlayıcı bir hukuki taahhüt yaratmaksızın tarafların işlem sürecine ilişkin niyetlerini ortaya koyan, üzerinde mutabakata varılan temel hususları kayıt altına alan ve sonraki adımlar için yol haritası oluşturan bir belge niteliğindedir. Bu belge aynı zamanda, taraflar arasında varılacak nihai anlaşmanın kapsamını daraltarak müzakere süreçlerini daha verimli hale getirir. Gerek görüldüğü takdirde, bu dönem içinde tarafların başka alıcı veya satıcılarla paralel müzakere yürütmesini sınırlayan münhasırlık hükümleri de değerlendirilebilir.

Tüm bu adımlar, ileride işlem yapısına uygun olarak akdedilecek sözleşmenin hukuki ve ticari çerçevesini sistematik biçimde şekillendirir. Böylece hazırlık dönemi, M&A sürecinin yalnızca başlangıç adımı değil; aynı zamanda sonraki aşamaların sağlıklı ilerlemesini mümkün kılan stratejik bir değerlendirme zemini olarak işlev görür.

2. Niyet Mektuplarının Hukuki Niteliği
 

Niyet mektuplarının hukuki niteliği, öğretide ve uygulamada sıklıkla tartışılan konuların başında gelir. Doktrinde hâkim kanaat, niyet mektuplarının prensip olarak bağlayıcı hukuki sonuç doğurmadığı yönündedir. Bunun temel nedeni, niyet mektuplarının esasen tarafların işlem sürecine dair iradelerini çerçeveleyen, müzakerelerin hangi doğrultuda ilerleyeceğini ortaya koyan ve henüz kesin bir sözleşme kurulmadan önce taraflara bir yön tayin eden "hazırlık mahiyetinde" belgeler olmasıdır. Bu yönüyle niyet mektupları, tarafların sözleşme kurma niyetine sahip olduğunu gösterse de, tek başına bir sözleşme ilişkisinin kurulmasına veya taraflara sözleşme kurma borcu yüklenmesine yol açmaz.
 

Bununla birlikte, niyet mektuplarının tamamen bağlayıcı sonuçlardan ari olduğu da söylenemez. Uygulamada niyet mektupları, çoğu zaman yalnızca müzakere sürecini tanımlayan bir irade beyanı olmanın ötesine geçerek belirli hükümlere gerçek anlamda bağlayıcılık kazandırabilir. Özellikle gizlilik, münhasırlık, rekabet etmeme, çalışanların ayartılmamasını yasaklayan hükümler ve tarafların masraflara ilişkin sorumlulukları gibi maddeler, tarafların açık iradesiyle bağlayıcı nitelikte kaleme alınabilir. Bu hükümlerin bağlayıcılığı, hem tarafların menfaatlerini koruma niteliği taşımaları hem de müzakere sürecinin sağlıklı yürütülebilmesi için gerekli hukuki çerçeveyi oluşturması bakımından önemli görülmektedir.
 

Örnek olarak, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesi, 08/10/2020 tarihli ve 2018/889 E - 2020/632 K sayılı kararında, taraflar arasında 17/01/2014 tarihli niyet mektubunun niteliğini incelenmiştir. Mahkeme, niyet mektubunun tüm esaslı unsurları içermediğini ve tarafların bağlanma iradesi taşımadığını belirlemiş, bu nedenle mektubu sözleşme olarak nitelendirmemiştir. Mektupta, gizlilik ve ödeme planı gibi bazı hususlara yer verilmiş olsa da, bunların mektubu bütün olarak bağlayıcı kılmayacağı vurgulanmıştır. Mahkeme, cezai şart hükümlerinin geçerliliğini de Türk Borçlar Kanunu'nun 179. maddesi uyarınca reddetmiştir. Karar, niyet mektuplarının temel işlevinin, tarafların müzakereleri ilerletme niyetlerini yazılı olarak beyan etmek olduğunu ve bağlayıcılığın yalnızca açıkça kararlaştırılan hususlarda sağlanabileceğini net şekilde ortaya koymaktadır.

Bu sebeple, niyet mektubu hazırlanırken bağlayıcı hükümler ile bağlayıcı olmayan açıklamaların birbirinden açık ve tereddüde yer bırakmayacak şekilde ayrılması gerekir. Uygulamada çoğu niyet mektubu, "bağlayıcı hükümler" başlıklı özel bir bölüm içerir ve bu bölümde yalnızca tarafların hukuken bağlı olmayı açıkça arzu ettiği hükümlere yer verilir. Bunun yanı sıra, mektubun genelinin bağlayıcı olmadığını ve taraflara müzakereyi sürdürme yükümlülüğü getirmediğini açıkça düzenleyen "bağlayıcı olmayan" ("non-binding") ibarelerin kullanılması, ileride doğabilecek hukuki ihtilafların önüne geçilmesi bakımından önemlidir. Aksi durumda, niyet mektubunun lafzı veya yorum ilkeleri, taraflardan birinin istemediği hâlde müzakereyi sürdürmek zorunda olduğu iddiasına yol açabileceği için, dikkatli kaleme alınmamış niyet mektubu metinleri risk yaratabilir.
 

3. Sonuç

Özetle, niyet mektuplarının temel fonksiyonu, tarafları nihai sözleşmeye zorlamak değil; müzakere sürecini çerçevelemek, karşılıklı beklentileri netleştirmek ve işlem sürecinin mantığını ortaya koymaktır. Ancak taraflar, açık iradeleri doğrultusunda belirli hükümleri bağlayıcı hale getirebilir ve bu durumda niyet mektubu hem bağlayıcı hem bağlayıcı olmayan unsurlar içeren "karma" nitelikte bir belgeye dönüşür. Bu aşamanın dikkatle yönetilmesi, yalnızca sözleşmenin kurulmasına değil, aynı zamanda işlem sonrası sürece uyumun sağlanmasına da hizmet eder.

 

Diğer Haberler