Covid-19 Salgın Hastalığı Sebebiyle Ülke Genelinde Karantina / Sokağa Çıkma Yasağı İlan Edilmesinin Sözleşmelerin Feshine Etkisi Ne Olur? 05 Nisan 2020
Covid-19 Salgın Hastalığı Sebebiyle Ülke Genelinde Karantina / Sokağa Çıkma Yasağı İlan Edilmesinin Sözleşmelerin Feshine Etkisi Ne Olur?
Dünyayı etkisi altına alan COVİD-19 salgın hastalığının ülkemizde de yaygın olarak görülmesi ile söz konusu salgının mücbir sebep olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin ve hukuki ilişkilerin durumunun ne olacağı ile ilgili daha önce hazırladığımız bilgi bültenleri ile görüşlerimizi paylaşmıştık. Ülke genelinde karantina /sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi halinde taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin mücbir sebebe dayalı olarak tek taraflı ve tazminatsız feshedilmesinin mümkün olup olmadığı konusu özelinde bir değerlendirme yapmanın içinde bulunduğumuz bu zorlu dönemde ve kısa vadede ileriye yönelik olarak ticari ilişkilerin akibeti bakımından önem arz ettiğini düşünmekteyiz.
Hukukumuzda yer alan sözleşmeye bağlılık ilkesi (Ahde Vefa) ve sözleşme serbestliği ilkeleri uyarınca, sözleşme, yapıldığı dönemdeki gibi aynen ifa edilmelidir. Ancak tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi yapmalarına neden olan şartlar daha sonra öngörülemez ve adaletsizliğe yol açacak şekilde değişebilir. Bu durumda değişen koşullar karşısında dürüstlük kuralının da bir gereği olarak sözleşmenin yeni şartlara uyarlanması gerekebilecektir.
Daha önce hazırlamış olduğumuz bültenlerde; mevzuatımızda doğrudan bir mücbir sebep tanımının bulunmadığını, öğreti ve içtihatlar doğrultusunda önceden öngörülemeyen veya karşı koyulamayan, tarafların kontrolü dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetlerin her olay özelinde değerlendirmek suretiyle mücbir sebep teşkil ettiğini, mücbir sebebin varlığı halinde bunun sonuçlarının tam ifa imkansızlığı, kısmi ifa imkansızlığı ve aşırı ifa güçlüğü olarak mevzuatımızda yer aldığını belirtmiştik.
Peki, COVİD-19 salgın hastalığı sebebiyle ülke genelinde bir karantina uygulaması yahut sokağa çıkma yasağı söz konusu olur ise taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin feshi mümkün olacak mıdır?
Ülke genelinde bir karantina uygulaması yahut sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi sebebiyle bir çok ticari işletme üretim faaliyeti durdurmak zorunda kalabileceği gibi bir kısım ticari işletmeler faaliyet konusu doğrultusunda mümkün olabildiği boyutta evden çalışma modelini de benimseyebilecektir.
Türk Borçlar Kanunu (“TBK”) m. 136 uyarınca borcun ifası sonradan ortaya çıkan ve borçludan kaynaklanmayan bir nedenle imkânsız hale gelirse, borçlunun borcu sona erecektir. Ayrıca karşılıklı borç yükleyen sözleşmeler bakımından borcundan kurtulan borçlu, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını da kaybedecektir. Olası bir sokağa çıkma yasağı yahut ülke genelinde bir karantina uygulaması sebebiyle üretimini durduran işletmenin taraf olduğu - örneğin satış sözleşmesi, tedarik sözleşmesi, kira sözleşmesi vb- sözleşmeler bakımından her sözleşmeden doğan borçlar somut ticari ilişki kapsamında değerlendirmek üzere sokağa çıkma yasağı yahut bu doğrultudaki bir uygulamanın ortadan kaldırılmasına kadar ifa imkansızlığı sebebiyle sona ermiş olacaktır.
Ayrıca belirtmeliyiz ki, ifa imkansızlığından söz edilebilmesi için COVID-19 salgın hastalığının sözleşmenin imzalanması sırasında öngörülemez olması gerekmektedir. Eğer sözleşme COVID-19’un öngörüldüğü veya öngörülmesinin beklenebileceği bir zaman diliminde akdedilmişse ve borçlu borcunu ifa edemez duruma düşerse, alacaklı borçlunun sorumluluğuna gidebilir (TBK m. 112). Zira, salgın hastalığı bilerek ve öngörerek yapılan bir sözleşmede, sözleşmenin akdinden sonra ortaya çıkan bir imkânsızlık söz konusu olmaz.
İfa imkansızlığını; sürekli ifa imkansızlığı ve geçici ifa imkansızlığı başlıkları altında değerlendirmek faydalı olacaktır.
Eğer borcun ifasına engel olan durumun ortadan kalkmasının mümkün olmaması yahut edimin bu durumun ortadan kalmasından sonra ifa edilmesinin alacaklının yararına olmaması ya da ifanın gerçekleştirileceği zamanın alacaklının sözleşmeyle bağlı kalmasının beklenilebileceği süreyi aşar nitelikte olması hallerinde sürekli ifa imkansızlığının hukuki sonuçları uygulanacaktır. Örneğin sokağa çıkma yasağı yahut bir karantina uygulamasının sona ermesinden sonra ifa edilebilecek bir borcun artık alacaklı menfaatine olmaması halinde ifa imkansızlığı söz konusu olacaktır. Bu şekilde ifa imkansızlığının vuku bulması halinde taraflar arasında akdedilen sözleşme kendiliğinden sona erecektir.
Eğer borcun ifasına engel olan durumun ortadan kalkması halinde borç yerine getirilebilecek ise bu durumda geçici ifa imkansızlığından bahsetmek gerekmektedir. Taraflar arasındaki bazı ticari ilişkilerde tarafların edimlerinin COVID-19 SALGIN hastalığın etkisinin ortadan kalkmasına kadar ertelenebileceği dolayısıyla imkansızlığın geçici olduğu söz konusu olabilecektir. Bu süre boyunca sözleşme askıda kalacaktır. Örneğin bir satış sözleşmesinde üretici firma sokağa çıkma yasağı sebebiyle üretim faaliyetlerini sona erdirmiş ve sözleşmeye konu ürünü sokağa çıkma yasağı akabinde üretip alıcıya teslim edebilecekse ve aynı zamanda bu geç teslim alıcının menfaatlerine önemli derecede aykırılık teşkil etmiyorsa, bu sözleşme sokağa çıkma yasağı kamu otoritesi tarafından kaldırılıncaya dek askıda kalacak dolayısıyla sözleşmenin feshi gündeme gelmeyecektir. Ancak belirtmiş olduğumuz geçici imkansızlık süresinin çok uzaması ve sözleşmenin devamının çekilmez hale gelmesi halinde sözleşmenin haklı nedenle feshi söz konusu olabilecektir. Yargıtay bu süreyi “akde tahammül süresi” olarak adlandırmaktadır.
Şayet ticari işletme, ülke geneline bir karantina uygulaması yahut sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi halinde evden çalışma modeli benimsemiş ve faaliyetlerini personelleri aracılığı ile evden yürütebiliyorsa, bu durumda sözleşmelerin akıbeti ne olacaktır?
Esasında bu durumda değerlendirme yapar iken ticari işletmenin faaliyetlerini ne ölçüde evden yürütebildiğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Eğer faaliyet konusu itibarıyla ticari işletme, bütün iş ve işlemlerini evden çalışma prensibi ile yerine getirebiliyor ise dürüstlük kuralının da bir gereği olarak COVID-19 salgın hastalığı sebebiyle ifa imkansızlığını, kısmi ifa imkansızlığını yahut ifa güçlüğünü ileri süremeyecektir. Bu noktada bu ticari işletme sözleşmeden doğan tüm yükümlülüklerini yerine getirmelidir.
Ülke genelinde bir karantina uygulaması yahut sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi halinde ticari işletmenin sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin ifası bakımından bir imkansızlık söz konusu olmaması ancak aşırı derecede güçleşmesi söz konusu olur ise sözleşmenin akıbeti ne olacaktır?
Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkarsa ve bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirirse sözleşmenin kurulması sırasında taraflarca tasarlanan denge borçlu aleyhine bozulmuş olur. Buna göre, değişen koşullar yüzünden menfaatler dengesi o derece bozulmuştur ki, artık ahde vefa ilkesini işleterek borcun aynen ifa edilmesini beklemek dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacak hale gelmiş olur. Bu durumda, borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahip olur (TBK m. 138).
Ülke genelinde bir karantina uygulaması yahut sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi halinde; bazı ticari işletmeler faaliyet alanları doğrultusunda evden çalışma modeli ve sair çalışma sistemlerine geçiş yapmış olmasına rağmen sözleşmeden doğan borcun ifasının tamamıyla imkansız olmaması ile birlikte aşırı ölçüde güçleşmesi söz konusu olabilecektir. Bu durumda borçludan dürüstlük kuralı ve iyi niyet prensipleri çerçevesinde ifa talebinde bulunulamayacaktır.
Bu noktada borçlu aşırı ifa güçlüğü sebebiyle sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanmasını isteyebilecektir. Eğer yeni koşullara göre uyarlama konusunda taraflar mutabakat sağlar ise bu mutabakat doğrultusunda taraflar edimlerini ifa edecektir. Eğer taraflar uyarlama konusunda mutabakat sağlayamaz ise bu durumda borçlu mahkemeye başvurarak sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını talep etmelidir. Mahkeme, somut olayı resen inceleyecek ve uyarlama mümkün ise sözleşmenin yeni koşullarını belirleyecektir. Ancak sözleşmenin yeni koşullara göre uyarlanması mümkün değil ise bu noktada borçlu sözleşmenin niteliğine göre sözleşmeden dönme veya fesih hakkını kullanabilecektir. Taraflar arasında sürekli olmayan bir borç ilişkisi mevcut ise dönme, sürekli borç ilişkisi doğuran bir sözleşme mevcut ise fesih gündeme gelecektir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer konu ise sözleşmeden dönmenin/sözleşmenin feshinin tarafların iradesi ile gerçekleşmesi durumunda eğer konu uyuşmazlığa gider ve yargılamaya konu edilir ise mahkeme doğrudan uyarlamanın mümkün olup olmadığını inceleyecektir. Eğer uyarlama mümkün ise dönme /fesih geçersiz olacaktır.
Taraflar arasında imzalan sözleşmelerde mücbir sebeplere ilişkin düzenleme olması durumunun sözleşmenin feshine etkisi nedir?
Sözleşme serbestisi ilkesi uyarınca taraflar, hangi olayların mücbir sebep teşkil edip etmediğini sözleşme ile belirleyebilirler. Taraflar, sözleşmede mücbir sebep maddesini düzenlememiş olsa yahut salgın hastalıkların mücbir sebep teşkil edeceği yönünde bir belirlemeye yer vermemiş olsa dahi COVID-19 salgın hastalığının sözleşmenin ifasını imkansız hale getirdiğinin ispatı ile mücbir sebebin gerçekleştiği kabul edilecektir.
Taraflar akdetmiş olduğu sözleşmelerde yer alan mücbir sebep hükümlerinde farklı bir kurguyu benimsemiş olabilirler. Yukarıda izah etmiş olduğumuz TBK m. 136- 138’e ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Bu sebeple taraflar, mücbir sebebin söz konusu olduğu durumlarda sonuçların nasıl olacağı, tarafların yükümlüklerinin neler olacağı yönünde düzenleme yapmakta özgürdür. Mücbir sebebin söz konusu olması halinde öncelikle sözleşmedeki mücbir sebep hükmünün değerlendirilmesi ve uygulanması gerekecektir. Örneğin taraflar, mücbir sebebin ortaya çıkması halinde sözleşmenin bir ay süre ile askıda olacağını belirlemiş olabilir yahut taraflardan herhangi birinin yazılı fesih beyanıyla sözleşmeyi sona erdirebileceği belirlenmiş olabilir. Dürüstlük kuralına aykırılık teşkil etmediği sürece sözleşmede yer alan hükümler öncelikli olarak uygulanacaktır.
Diğer Haberler
-
15.12.2025
İhbar Süresinde Gerçekleşen Ücret Artışından Çalışanın Yararlanması Mümkün Müdür?
4857 Sayılı İş Kanunu'nun 17. Maddesindeki düzenleme uyarınca; belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekmektedir. Buna göre iş sözleşmeleri;
-
12.12.2025
Borca Batıklık ve Sermaye Kaybı Hesaplamasında Muafiyet Süresi Uzatıldı
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("TTK") 376'ncı maddesi, şirketlerde sermaye kaybı ve borca batıklı olma durumunu düzenlemekte olup bu durumlarda uyulacak usul ve esasları ise "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ" ("TTK m. 376 Tebliği") ile detaylandırılmıştır.
-
8.12.2025
OFAC Nedir? Yatırımcılar İçin Stratejik Önemi Ve Uygulama Alanları
Dünya değiştikçe ve gün geçtikçe, daha da sık karşılaşmaya başladığımız terimlerden biri "OFAC". Küreselleşen dünyada uluslararası alanda yatırım yapmak isteyen kurumlar bir şekilde OFAC'a rastlıyor ya da OFAC ile temas ediyor. Zira, OFAC tarafından uygulanan bu yaptırımlar yalnızca ABD vatandaşları / menşeli şirketleri değil, ABD ile doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik - finansal temasta olan kişileri de ilgilendiriyor. Peki nedir bu OFAC?
-
4.12.2025
Ortaklara Borçlar Ve Adat Faturası
1. Adat Nedir? Uygulamada sıklıkla işletmelerin ortaklara borç vermesi işlemi ile karşılaşılmaktadır. İşletmenin ortaklardan alacaklı hale geldiği böyle bir durumda söz konusu alacak miktarına adat faizi hesaplanması ve fatura düzenlenmesi gerekmektedir. Dolasıyla adat, işletme ile ortak/ilgililer arasında gerçekleşen borç-alacak ilişkilerinde işletme kaynaklarının kullanım süresine bağlı olarak faiz tahakkuku hesaplamak ve vergi kaybının telafi edilmesi amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Bu hesaplamalar, transfer fiyatlandırması kurallarına uyum, vergi matrahının doğru belirlenmesi ve KDV gibi yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından önem taşır.
-
28.11.2025
Hamiline Yazılı Pay Senetlerinin Merkezi Kayıt Kuruluşuna Bildirim Süreci Ve Yaptırımları
1. Hamiline Yazılı Pay Senetlerin Basımı ve Bildirimi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("Kanun") 484. maddesi uyarınca anonim şirketlerde iki tür pay senedi bulunmaktadır: nama yazılı ve hamiline yazılı pay senetleri. Nama yazılı pay senetlerinde devir işlemi teslim ile gerçekleşirken, hamiline yazılı pay senetlerinin devri için Hamiline Yazılı Pay Senetlerinin Merkezi Kayıt Kuruluşuna Bildirilmesi ve Kayıt Altına Alınması Hakkında Tebliğ ("Tebliğ") uyarınca bazı şartlar getirilmiştir. Tebliğ kapsamında hamiline yazılı payların Merkezi Kayıt Kuruluşu ("MKK") kaydının tamamlanması, yönetim kurulu kararının alınması ve bu kararın ilgili sicil müdürlüğünde tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan ettirilmesi gerekmektedir.
-
20.11.2025
Birleşme ve Devralma İşlemlerinde Niyet Mektubu Süreci
Birleşme ve devralma ("M&A") işlemleri, hem hukuki hem ticari açıdan çok aşamalı süreçlerdir. Bu süreçte, sözleşme aşamasına geçilmeden önce sözleşme tarafları, işlem iradelerini belirlemek, ticari beklentilerini paylaşmak ve hukuki çerçeveyi oluşturmak için bir hazırlık sürecine girerler. Bu hazırlık süreci, tarafların işlem yapısına ilişkin temel ilkeleri tartıştığı, müzakere stratejilerini belirlediği ve işlem risklerini değerlendirdiği ilk aşamayı oluşturur.
-
14.11.2025
Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline Dair Yeni Aym Kararı Resmi Gazete'de Yayınlandı
1. GİRİŞ Gerekçe, yargı kararlarında meselenin, sonuçta gösterilen şekilde çözülmesinin nedenini ve niçinini gösteren kısımdır ve hüküm vermenin bir uzantısıdır.1 Gerekçenin içeriğinin tatmin edici ve tutarlı olması, hukukî dinlenilme hakkının ve adil yargılanma hakkının sağlanması açısından mühimdir. Gerekçeli karar, mahkemenin tarafsızlığını ortaya koymakla; gerçekten, dosya içeriğine, akla ve hukuka uygun düşen bir gerekçe sayesinde taraflar davayı hangi maddî ve hukukî sebeplerden ötürü kaybettiklerini veya kazandıklarını öğrenme ve tatmin olma şansına sahip olacaklardır.
-
7.11.2025
Kapsam Dışı Personel Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı
22.09.2025 Tarihli Resmi Gazete 'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kararında;
-
24.10.2025
Asıl ve Alt İşverenin Arabuluculuğa Birlikte Katılma Zorunluluğu Anayasa Mahkemesi Kararı ile Kaldırıldı
Çalışma hayatında iş ilişkilerinin sona ermesi sonrasında işçinin işe iade talebiyle başvurabileceği arabuluculuk sürecine ilişkin önemli bir Anayasa Mahkemesi kararı yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3. maddesinin (15) numaralı fıkrasında yer alan, "Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu hâllerde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmaları ve iradelerinin birbirine uygun olması gerekir" hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğuna karar vermiştir. Söz konusu karar, 17 Ekim 2025 tarihli ve 33050 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
-
23.10.2025
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanına Döviz Ve Para Hareketlerini Sınırlama Yetkisi Veren Kanun Hükmünü İptal Etti!
15 Ekim 2025 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi ("Mahkeme")17 Haziran 2025 tarihli, E. 2024/193, K. 2025/136 sayılı kararıyla1 ("Karar") 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'un ("Kanun") 1. maddesini ("Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım satımı ve kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin alım satımı, kıymetli madenlerin rafinajı ile tüm bu eşya ve kıymetlerin, ticari senetlerin ve tediyeyi temine yarayan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk Parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Cumhurbaşkanı salahiyetlidir.") iptal etmiştir.
-
21.10.2025
Borçlu Dışındaki Kişiye Ait Malların Haczi ve Hukuki Hakların Korunmas
İcra takibi sürecinde borçlunun malvarlığına dahil olmayan üçüncü kişilere ait malların haczi, uygulamada sıkça karşılaşılan ve ciddi mağduriyetlere yol açan bir durumdur. Özellikle eşler arasında mal rejimi kaynaklı belirsizlikler ile birlikte mülkiyet ilişkileri, icra işlemlerinde mülkiyetin kime ait olduğunun doğru şekilde tespitini zorlaştırmaktadır. Bu kapsamda, borçlunun eşinin veya bir başka üçüncü kişinin malı üzerine haciz tatbik edilmesi halinde başvurulabilecek hukuki koruma yollarının en önemlisi istihkak iddiasıdır.
-
20.10.2025
Rekabet Hukuku Çerçevesinde Birleşme ve Devralmalar ve Bildirim Yükümlülüğü
Birleşme ve devralmalar (M&A), şirketlerin büyüme ve yeniden yapılanma stratejilerinin merkezinde yer almaktadır. Şirketlerin gerek ulusal, gerekse uluslararası ölçekte genişleme, pazar paylarını artırma yahut yeni pazarlara giriş yapma amacına hizmet eden bu işlemler, yalnızca ekonomik ve ticari sonuçlar doğurmakla kalmayıp, aynı zamanda ilgili pazardaki rekabet dinamiklerini doğrudan etkileyebilme potansiyeli taşımaktadır. Bu sebeple, birleşme ve devralma işlemleri, pazardaki rekabet yapısını etkileyebilir. Bu özelliğinden dolayı, M&A işlemleri stratejik fırsatlar yaratırken, rekabet düzeninin sürdürülebilirliği açısından da düzenleyici otoritelerin titizlikle değerlendirdiği alanlardan biridir.
-
17.10.2025
OSB Uygulama Yönetmeliğinde Önemli Değişiklik: Katılımcılara Ek Süre İmkânı
17 Ekim 2025 tarihli ve 33050 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan "Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği'ne Geçici Madde 13 eklenmiştir. Bu yeni düzenleme, yapı ruhsatı veya işyeri açma ve çalışma ruhsatı almamış OSB katılımcılarına belirli şartlar altında ek süre tanınmasına olanak sağlamaktadır.
-
15.10.2025
Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulma Yükümlülüğünde Güncel Durum
1. GİRİŞ 20 Eylül 2025 tarihli ve 33023 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “İşletmenin Muhasebesiyle İlgili Olmayan Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulması Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ("Değişiklik Tebliği") ile, 14 Şubat 2025 tarihli ve 32813 sayılı “İşletmenin Muhasebesiyle İlgili Olmayan Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulması Hakkında Tebliğ”e (“Tebliğ") önemli değişiklikler getirilmiştir.
-
25.9.2025
İşe İade Kararı Sonrası İşverenin Yapması Gereken Sgk İşlemleri
Kesinleşen işe iade kararını tebliğ alarak 10 iş günü içinde işe başlama iradesini işverene ileten işçiyi, İşveren işe başlatabileceği gibi işe başlatmayarak mahkeme kararında tespit edilen 4 aylık boşta geçen süre ücretinin yanı sıra işe başlatmama tazminatını da ödeyebilir. Görüldüğü üzere işverenin bu durumda iki seçimlik hakkı bulunmakla birlikte SGK nezdinde yapılacak işlemler her iki durumda da birbirinden farklıdır.