Covid-19 Salgınının Sözleşmelere Etkisi Hakkında Ek-Değerlendirme 30 Mart 2020
Covid-19 Salgınının Sözleşmelere Etkisi Hakkında Ek-Değerlendirme
Son günlerde sıkça müvekkillerimizden yöneltilen Covid-19 Salgınının Sözleşmelere Etkisi Hakkında Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zafer Kahraman ile birlikte yaptığımız Hukuki Değerlendirmeyi bilginize sunmak isteriz.
Bu yazı çerçevesinde, Dünya Sağlık Örgütü tarafından uluslararası pandemi olarak kabul edilen Covid-19 salgınının sözleşmelere etkisi incelenecektir. Bu çalışmada öncelikle söz konusu salgın hastalığın mücbir sebep teşkil edip etmediği tartışılacak ve ardından mücbir sebebin sözleşmelere etkisi ele alınacaktır.
1- Covid-19 Salgınının Mücbir Sebep Teşkil Edip Etmediği Meselesinin Değerlendirilmesi
Aralık 2019’da Çin’de ortaya çıkan ve Mart 2020 itibariyle hemen hemen bütün ülkelerde rastlanmış olan ve hızla yayılmaya devam eden Covid-19 salgını Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmiştir. İşbu hastalık nedeniyle birçok ülkede olağanüstü hal veya sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş olup, insanlar arasına sosyal mesafe konulması ve bir tür karantina tedbirine başvurulması önerilmektedir. Ülkemizde de Covid-19 salgını ile ilgili olarak kısıtlayıcı önlemler hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bunun sonucu olarak birçok sözleşme ilişkisi etkilenmekte olup, konunun bir tür mücbir sebep teşkil edip etmeyeceği tartışılmaya başlanmıştır. Mücbir sebep (force majeure), esasen Kıta Avrupası ve Anglo-Amerikan hukuk sistemlerinde çok kullanılan bir terim olsa da, kanunlarda tanımlanmış değildir. Hatta, birçok yabancı hukuk sisteminde, mücbir sebep (force majeure) ile ifa güçlüğü (hardship) kavramları ayrı durumlar için kullanılsa da, Türk hukukunda böyle bir ayrıma gidilmediği görülmektedir.
Sonuç olarak, mücbir sebep kanunlarda tanımlanmamış olsa da, Türk hukukunda da yer alan bir kavramdır. Öğretide ve içtihatlarda mücbir sebep; önceden öngörülemeyen veya karşı konulamayan, tarafların kontrolü dışında meydana gelen, ifa güçlüğü oluşturan olağanüstü durumları ifade eder. Bu tanıma göre, salgın hastalıkların da mücbir sebep sayılması mümkündür. Nitekim, Yargıtay’a göre mücbir sebep, “sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır. Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.” (Yarg. HGK. E. 2017/90, K. 2018/1259, T. 27.06.2018).
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi Yargıtay’a göre, yaşanan bir olayın mücbir sebep sayılabilmesi için işbu olayın; borçludan kaynaklanmaması, onun kontrolünde dahi olmaması, kaçınılmaz (karşı konulamayan ve önlenemeyen) ve sözleşmenin kurulduğu sırada öngörülemez olması gerekmektedir.
Kanaatimizce, Covid-19 salgını, tüm bu kıstasları karşılayan bir mücbir sebep halidir. Zira, taraflardan kaynaklanmayan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan bir salgın hastalık yaşanmaktadır ve bu durum, kaçınılmaz olarak bazı sözleşmelerin ihlaline yol açacaktır.
2- Mücbir Sebebe Dayalı Olarak Sözleşmeden Doğan Borçların İfa Edilememesinin Değerlendirilmesi
Sözleşme ilişkilerinde esas kural, tarafların sözleşmeyi akdederken kurdukları menfaatler dengesine sadık kalmaları, yükümlülüklerini olduğu gibi yerine getirmeleri ve borçlarını ifa etmeleridir. Buna kısaca ahde vefa ilkesi (pacta sund servanda) denir. Bu ilke uyarınca, borçlu, borcun konusu olan edimi alacaklıya ifa etmekle yükümlüdür. Borcun hiç ifa edilmemesi, kötü veya geç ifa edilmesi halleri birer borç ihlali olarak kabul edilmektedir.
Kanun koyucu, borç ihlalini bir hukuka aykırılık olarak değerlendirerek, borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde borçlunun, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olduğunu düzenlemiştir (TBK m. 112).
Öte yandan, borçlunun borcunu zamanında ifa etmeyerek (belirsiz vade halinde ihtar ile, belirli vade halinde vadenin geçmesiyle) temerrüde düşmesi halinde; gerektiğinde bir ek süre vererek bu sürenin de ifasız geçilmesiyle alacaklının artık aynen ifayı beklemek zorunda olmaksızın müspet zararın tazmini yoluna başvurabileceği veya sözleşmeden dönebileceği (sürekli edimli sözleşmelerde ise akdi feshedebileceği) yine Türk Borçlar Kanunu’nun genel hükümleri arasında düzenlenmiştir (TBK m.117 vd.).
Ancak, salgın hastalık olarak ilan edilen ve yukarıda açıkladığımız üzere mücbir sebep olduğunu düşündüğümüz Covid-19’un borcun aynen ifa edilmesini imkânsız hale getirmesi yahut ifanın imkansızlaşmamasına rağmen aşırı ölçüde güçleşmesi mümkündür. Bu durumlarda, ahde vefa ilkesinin uygulanması mümkün olmayabilir. Aşağıda bu ihtimalleri değerlendireceğiz.
a) Mücbir Sebebin Borcun İfasını İmkânsız Hale Getirmesi İhtimalinin Değerlendirilmesi
Türk hukukuna göre, borcun ifası sonradan ortaya çıkan ve borçludan kaynaklanmayan bir nedenle imkânsız hale gelirse, borçlunun borcu sona erecektir. Karşılıklı borçların kararlaştırıldığı sözleşmelerde ise, borçlardan birinin ifasının imkânsız hale gelmesi, sadece o borcu sona erdirmekle kalmayacak, karşı edimi de sona erdirecektir (TBK m. 136/I-II).
Bu durumda, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan salgın hastalık nedeniyle borcun ifası imkânsız hale gelmişse, bu kanun hükmüne dayanarak karşılıklı borçların geçici olarak (salgın hastalığın sona ermesine kadar) sona erdiğinden bahsedilebilir. Örneğin, kamu otoritesinin emredici bir kararıyla kapanan bir işyeri için, kiraya verenin işyeri olarak kiraladığı yeri kullandırma borcunu ifa etmesi imkânsız hale gelmiş olur. Bu durumda, söz konusu işyerinin kullanımı imkânsız olacağından, kira bedelini ödeme borcu da salgın hastalık nedeniyle oluşan imkânsızlık durumunun ortadan kalkacağı ana kadar sona ermiş olacaktır.
Bu başlık altında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Bunlardan ilki, sözleşmenin salgın hastalık döneminde yapılmış olması ihtimalidir. Bu halde, eğer sözleşme COVID-19’un öngörüldüğü veya öngörülmesinin beklenebileceği bir zaman diliminde akdedilmişse ve borçlu borcunu ifa edemez duruma düşerse, alacaklı borçlunun sorumluluğuna gidebilir (TBK m. 112). Zira, salgın hastalığı bilerek ve öngörerek yapılan bir sözleşmede, sözleşmenin akdinden sonra ortaya çıkan bir imkânsızlık söz konusu olmaz.
Dikkat edilmesi gereken diğer husus ise, bu imkânsızlık halinin geçici olmasıyla ilgilidir. Geçici imkânsızlık halinde, tarafların borçları işbu geçici süre için sona ermiş olur. Örneğin, kira ilişkisinde imkansızlığın devam ettiği süre için kiracı kiralananı kullanamaz veya ondan faydalanamaz ve bunun karşılığında kira borcunu ödemek yükümlülüğü altına olmaz. Ancak, geçici imkânsızlığın çok uzaması ihtimalinde, artık sözleşmenin devamını beklemenin çekilmez hale gelmesi durumunda, yani sözleşmeye devam etmenin beklenmesinin dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacağı bir noktaya varılmışsa sözleşmenin haklı nedenle feshi söz konusu olabilir. Yargıtay, buna “akde tahammül süresi” demiştir. Yargıtay’a göre, “geçici imkânsızlık halinde tarafların o sözleşmeyle bağlı tutulma süresine akde tahammül süresi denilmektedir. Bu sürenin gerçekleşip gerçekleşmediğini de her somut olaya göre ve onun çerçevesinde değerlendirmek gerekir.” (Yarg. HGK. E. 2010/15-193, K. 235, T. 28.04.2010). Görüldüğü üzere, bu sürenin ne kadar olduğu, her somut olayın kendi şartlarına göre belirlenecektir.
Son olarak belirtmek gerekir ki, kanunkoyucunun imkânsızlık halinde borçluya yüklediği bir bildirim yükümlülüğü mevcuttur. Buna göre, borc¸lu ifanın imka^nsızlas¸tıgˆını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması ic¸in gerekli o¨nlemleri almazsa, bundan dogˆan zararları gidermekle yu¨ku¨mlu¨du¨r (TBK m. 136/III).
b) Borcun İfasının İmkansız Hale Gelmemesine Rağmen Aşırı Ölçüde Güçleşmesi İhtimalinin Değerlendirilmesi
Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkarsa ve bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olan olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirirse sözleşmenin kurulması sırasında taraflarca tasarlanan denge borçlu aleyhine bozulmuş olur. Buna göre, değişen koşullar yüzünden menfaatler dengesi o derece bozulmuştur ki, artık ahde vefa ilkesini işleterek borcun aynen ifa edilmesini beklemek dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacak hale gelmiş olur. Bu durumda, borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeyi sona erdirme hakkına sahip olur (TBK m. 138).
Dikkat edilecek olursa bu bir uyarlama kuralıdır. Burada bir imkansızlıktan bahsedilmez; sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması söz konusudur. Uyarlama, ifa sürecinde kars¸ılas¸ılan ve ifayı imka^nsız kılmayan ancak zorlas¸tıran bir engel söz konusu ise uygulama alanı bulur.
Covid-19 salgını, bazı sözleşmelerden doğan borçların ifasını imkânsız hale getirmemiş, ancak aşırı ölçüde güçleştirmiş olursa, bu hüküm uygulanarak sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması talep edilebilir. Taraflar bu hususta anlaşırlar ise, sorun mutabakatla çözülecektir. Ancak, uyuşmazlık halinde mahkemeden uyarlama talep edilmesi mümkün olacaktır.
Belirtmek gerekir ki, uyarlama ve uyarlamanın mümkün olmaması halinde sözleşmenin sona erdirilmesi ihtimalini açıklayan TBK m. 138 hükmü emredici değildir. Sözleşme veya kanunun başka emredici hükümleriyle farklı düzenlemeler yapılabilir. Örneğin, 7226 sayılı kanunun 51. maddesiye 5/12/2019 tarihli ve 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna eklenen Geçici Madde 2 hükmü uyarınca “1/3/2020 tarihinden 30/6/2020 tarihine kadar işleyecek iş yeri kira bedelinin ödenememesi kira sözleşmesinin feshi ve tahliye sebebi oluşturmaz.” Buna göre, işbu süreler arasında işyeri kira bedelinin ödenmemesi hali sözleşmenin sona erdirilmesi için bir sebep teşkil etmeyecektir.
c) Sözleşmede Mücbir Sebebe İlişkin Hüküm Olması İhtimalinin Değerlendirilmesi
Yukarıda açıkladığımız ihtimaller, kanunda düzenlenen emredici hükümlere tâbi olmadıkça, taraflar arasındaki sözleşmede başkaca bir kurguya tâbi olabilirler. Zira, sonradan ortaya çıkan kusursuz imkânsızlık (TBK m. 136) ve aşırı ifa güçlüğü (TBK m. 138) hükümleri emredici değildir.
Taraflar arasında akdedilen sözleşmede mücbir sebebe ilişkin bir düzenlemenin yapılmış olması ihtimalinde, TBK m. 136-138 hükümlerine nazaran, öncelikle bu sözleşme hükmü uygulama alanı bulacaktır. Mücbir sebebe ilişkin sözleşme hükmünde yer alan uyarlama kuralları, sözleşmenin uyarlanmasında tarafların mutabakatıyla kabul ettiği kurallar larak uygulanacak; sözleşmeden dönmeye veya feshe ilişkin bir düzenleme yapılmış ise, şartlarının oluşup oluşmadığı değerlendirilerek sözleşmenin sona erdirilmesi mümkün olabilecektir.
Sonuç
Covid-19 salgını, sözleşmeler bakımından değerlendirildiğinde bir mücbir sebep hali teşkil eder. Zira, taraflardan kaynaklanmayan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan bir salgın hastalık yaşanmaktadır.
Söz konusu salgın, bazı sözleşmelerden doğan borçların ifasını imkânsız hale getirebileceği gibi, diğer bazı sözleşmeler için aşırı ifa güçlüğüne neden olabilir. Bu hallerde, öncelikle sözleşmede mücbir sebebe ilişkin bir hüküm olup olmadığına bakılmalı ve sözleşmede hüküm bulunması halinde uyarlama veya sözleşmenin sona erdirilmesiyle ilgili olarak işbu hüküm uygulanmalıdır.
Sözleşmede hüküm bulunmaması halinde, üç ihtimal vardır: Sonradan ortaya çıkan kusursuz imkânsızlık veya aşırı ifa güçlüğüne ilişkin kanun hükümleri uygulama alanı bulabilir (TBK m. 136 veya 138) veya sözleşme salgın hastalık döneminde akdedilmiş ise, borçlunun sorumluluğuna gidilebilir.
Sözleşmesel borçların salgın hastalığın devam ettiği süre için geçici olarak imkânsız hale gelmesi durumunda, işbu süre boyunca imkânsızlığa dayalı olarak karşılıklı borçlar sona erer. Ancak bu ihtimalde, bekleme süresi dürüstlük kuralıyla bağdaşmayacak ölçüde uzarsa, bu durum haklı nedenle sözleşmenin sona erdirilmesine yol açabilir.
Sözleşmesel borçların imkansız hale gelmemesine rağmen, aşırı ifa güçlüğüne yol açması ihtimalinde ise, kanuni şartların yerine gelmesiyle mahkemeden uyarlama talep edilebilir. Elbette ki, tarafların mutabakatıyla da uyarlama her zaman mümkündür. Uyarlamanın mümkün olmaması durumunda ise, sözleşmenin sona erdirilmesi de mümkün olabilecektir.
Diğer Haberler
-
15.12.2025
İhbar Süresinde Gerçekleşen Ücret Artışından Çalışanın Yararlanması Mümkün Müdür?
4857 Sayılı İş Kanunu'nun 17. Maddesindeki düzenleme uyarınca; belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekmektedir. Buna göre iş sözleşmeleri;
-
12.12.2025
Borca Batıklık ve Sermaye Kaybı Hesaplamasında Muafiyet Süresi Uzatıldı
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("TTK") 376'ncı maddesi, şirketlerde sermaye kaybı ve borca batıklı olma durumunu düzenlemekte olup bu durumlarda uyulacak usul ve esasları ise "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ" ("TTK m. 376 Tebliği") ile detaylandırılmıştır.
-
8.12.2025
OFAC Nedir? Yatırımcılar İçin Stratejik Önemi Ve Uygulama Alanları
Dünya değiştikçe ve gün geçtikçe, daha da sık karşılaşmaya başladığımız terimlerden biri "OFAC". Küreselleşen dünyada uluslararası alanda yatırım yapmak isteyen kurumlar bir şekilde OFAC'a rastlıyor ya da OFAC ile temas ediyor. Zira, OFAC tarafından uygulanan bu yaptırımlar yalnızca ABD vatandaşları / menşeli şirketleri değil, ABD ile doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik - finansal temasta olan kişileri de ilgilendiriyor. Peki nedir bu OFAC?
-
4.12.2025
Ortaklara Borçlar Ve Adat Faturası
1. Adat Nedir? Uygulamada sıklıkla işletmelerin ortaklara borç vermesi işlemi ile karşılaşılmaktadır. İşletmenin ortaklardan alacaklı hale geldiği böyle bir durumda söz konusu alacak miktarına adat faizi hesaplanması ve fatura düzenlenmesi gerekmektedir. Dolasıyla adat, işletme ile ortak/ilgililer arasında gerçekleşen borç-alacak ilişkilerinde işletme kaynaklarının kullanım süresine bağlı olarak faiz tahakkuku hesaplamak ve vergi kaybının telafi edilmesi amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Bu hesaplamalar, transfer fiyatlandırması kurallarına uyum, vergi matrahının doğru belirlenmesi ve KDV gibi yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından önem taşır.
-
28.11.2025
Hamiline Yazılı Pay Senetlerinin Merkezi Kayıt Kuruluşuna Bildirim Süreci Ve Yaptırımları
1. Hamiline Yazılı Pay Senetlerin Basımı ve Bildirimi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("Kanun") 484. maddesi uyarınca anonim şirketlerde iki tür pay senedi bulunmaktadır: nama yazılı ve hamiline yazılı pay senetleri. Nama yazılı pay senetlerinde devir işlemi teslim ile gerçekleşirken, hamiline yazılı pay senetlerinin devri için Hamiline Yazılı Pay Senetlerinin Merkezi Kayıt Kuruluşuna Bildirilmesi ve Kayıt Altına Alınması Hakkında Tebliğ ("Tebliğ") uyarınca bazı şartlar getirilmiştir. Tebliğ kapsamında hamiline yazılı payların Merkezi Kayıt Kuruluşu ("MKK") kaydının tamamlanması, yönetim kurulu kararının alınması ve bu kararın ilgili sicil müdürlüğünde tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan ettirilmesi gerekmektedir.
-
20.11.2025
Birleşme ve Devralma İşlemlerinde Niyet Mektubu Süreci
Birleşme ve devralma ("M&A") işlemleri, hem hukuki hem ticari açıdan çok aşamalı süreçlerdir. Bu süreçte, sözleşme aşamasına geçilmeden önce sözleşme tarafları, işlem iradelerini belirlemek, ticari beklentilerini paylaşmak ve hukuki çerçeveyi oluşturmak için bir hazırlık sürecine girerler. Bu hazırlık süreci, tarafların işlem yapısına ilişkin temel ilkeleri tartıştığı, müzakere stratejilerini belirlediği ve işlem risklerini değerlendirdiği ilk aşamayı oluşturur.
-
14.11.2025
Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline Dair Yeni Aym Kararı Resmi Gazete'de Yayınlandı
1. GİRİŞ Gerekçe, yargı kararlarında meselenin, sonuçta gösterilen şekilde çözülmesinin nedenini ve niçinini gösteren kısımdır ve hüküm vermenin bir uzantısıdır.1 Gerekçenin içeriğinin tatmin edici ve tutarlı olması, hukukî dinlenilme hakkının ve adil yargılanma hakkının sağlanması açısından mühimdir. Gerekçeli karar, mahkemenin tarafsızlığını ortaya koymakla; gerçekten, dosya içeriğine, akla ve hukuka uygun düşen bir gerekçe sayesinde taraflar davayı hangi maddî ve hukukî sebeplerden ötürü kaybettiklerini veya kazandıklarını öğrenme ve tatmin olma şansına sahip olacaklardır.
-
7.11.2025
Kapsam Dışı Personel Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı
22.09.2025 Tarihli Resmi Gazete 'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kararında;
-
24.10.2025
Asıl ve Alt İşverenin Arabuluculuğa Birlikte Katılma Zorunluluğu Anayasa Mahkemesi Kararı ile Kaldırıldı
Çalışma hayatında iş ilişkilerinin sona ermesi sonrasında işçinin işe iade talebiyle başvurabileceği arabuluculuk sürecine ilişkin önemli bir Anayasa Mahkemesi kararı yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3. maddesinin (15) numaralı fıkrasında yer alan, "Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu hâllerde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmaları ve iradelerinin birbirine uygun olması gerekir" hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğuna karar vermiştir. Söz konusu karar, 17 Ekim 2025 tarihli ve 33050 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
-
23.10.2025
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanına Döviz Ve Para Hareketlerini Sınırlama Yetkisi Veren Kanun Hükmünü İptal Etti!
15 Ekim 2025 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi ("Mahkeme")17 Haziran 2025 tarihli, E. 2024/193, K. 2025/136 sayılı kararıyla1 ("Karar") 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'un ("Kanun") 1. maddesini ("Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım satımı ve kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin alım satımı, kıymetli madenlerin rafinajı ile tüm bu eşya ve kıymetlerin, ticari senetlerin ve tediyeyi temine yarayan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk Parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Cumhurbaşkanı salahiyetlidir.") iptal etmiştir.
-
21.10.2025
Borçlu Dışındaki Kişiye Ait Malların Haczi ve Hukuki Hakların Korunmas
İcra takibi sürecinde borçlunun malvarlığına dahil olmayan üçüncü kişilere ait malların haczi, uygulamada sıkça karşılaşılan ve ciddi mağduriyetlere yol açan bir durumdur. Özellikle eşler arasında mal rejimi kaynaklı belirsizlikler ile birlikte mülkiyet ilişkileri, icra işlemlerinde mülkiyetin kime ait olduğunun doğru şekilde tespitini zorlaştırmaktadır. Bu kapsamda, borçlunun eşinin veya bir başka üçüncü kişinin malı üzerine haciz tatbik edilmesi halinde başvurulabilecek hukuki koruma yollarının en önemlisi istihkak iddiasıdır.
-
20.10.2025
Rekabet Hukuku Çerçevesinde Birleşme ve Devralmalar ve Bildirim Yükümlülüğü
Birleşme ve devralmalar (M&A), şirketlerin büyüme ve yeniden yapılanma stratejilerinin merkezinde yer almaktadır. Şirketlerin gerek ulusal, gerekse uluslararası ölçekte genişleme, pazar paylarını artırma yahut yeni pazarlara giriş yapma amacına hizmet eden bu işlemler, yalnızca ekonomik ve ticari sonuçlar doğurmakla kalmayıp, aynı zamanda ilgili pazardaki rekabet dinamiklerini doğrudan etkileyebilme potansiyeli taşımaktadır. Bu sebeple, birleşme ve devralma işlemleri, pazardaki rekabet yapısını etkileyebilir. Bu özelliğinden dolayı, M&A işlemleri stratejik fırsatlar yaratırken, rekabet düzeninin sürdürülebilirliği açısından da düzenleyici otoritelerin titizlikle değerlendirdiği alanlardan biridir.
-
17.10.2025
OSB Uygulama Yönetmeliğinde Önemli Değişiklik: Katılımcılara Ek Süre İmkânı
17 Ekim 2025 tarihli ve 33050 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan "Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği'ne Geçici Madde 13 eklenmiştir. Bu yeni düzenleme, yapı ruhsatı veya işyeri açma ve çalışma ruhsatı almamış OSB katılımcılarına belirli şartlar altında ek süre tanınmasına olanak sağlamaktadır.
-
15.10.2025
Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulma Yükümlülüğünde Güncel Durum
1. GİRİŞ 20 Eylül 2025 tarihli ve 33023 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “İşletmenin Muhasebesiyle İlgili Olmayan Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulması Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ("Değişiklik Tebliği") ile, 14 Şubat 2025 tarihli ve 32813 sayılı “İşletmenin Muhasebesiyle İlgili Olmayan Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulması Hakkında Tebliğ”e (“Tebliğ") önemli değişiklikler getirilmiştir.
-
25.9.2025
İşe İade Kararı Sonrası İşverenin Yapması Gereken Sgk İşlemleri
Kesinleşen işe iade kararını tebliğ alarak 10 iş günü içinde işe başlama iradesini işverene ileten işçiyi, İşveren işe başlatabileceği gibi işe başlatmayarak mahkeme kararında tespit edilen 4 aylık boşta geçen süre ücretinin yanı sıra işe başlatmama tazminatını da ödeyebilir. Görüldüğü üzere işverenin bu durumda iki seçimlik hakkı bulunmakla birlikte SGK nezdinde yapılacak işlemler her iki durumda da birbirinden farklıdır.