TÜZEL KİŞİLİK SIFATINI HAİZ OLMAYAN SİTE, APARTMAN VE TOPLU YAPILAR VERİ SORUMLUSU SIFATIYLA KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI KANUNUNA TABİ MİDİR? 01 Şubat 2021
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (“Kanun”) madde 3 (ı) bendi uyarınca; Veri sorumlusu Kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmektedir. Maddenin lafzı incelendiğinde veri sorumlusu sıfatını ancak ve ancak gerçek veya tüzel kişilerin sahip olabildiği sonucu çıkarılmaktadır.
Dolayısıyla Kat Mülkiyeti Kanununa tabi site, apartman ve toplu yapıların Kanun uyarınca veri sorumlusu olarak kabul edilip edilmeyeceği noktasındaki hukuki tartışmalar devam etmektedir. Özellikle Kişisel Verilerin Korunması Kurulu’nun (“Kurul”) 22.07.2020 tarih ve 2020/560 sayılı Kararında site yönetimine ilişkin ceza uygulaması bu konudaki kaygı ve Kanun’a duyarlılığı arttırmıştır.
Kişisel verilerin korunması hakkının diğer hukuk dallarıyla birlikte geniş yorumlanması gerektiği, bu hakkı koruyan Kanunun asıl amacının tüzel kişiliği olsun olmasın kurumlara, yapılara belirli yükümlülükler getirmek ve bu ölçüde onları disipline etmek olduğunu savunan birçok görüş vardır.
Bu yazımızda Kat Mülkiyeti Kanununa tabi apartman, site ve toplu yapıların Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca veri sorumlusu sıfatını haiz olup olmadıkları ve bu doğrultuda alınabilecek aksiyonlara değineceğiz.
Apartman, site ve toplu yapıların tüzel kişiliğe haiz olmamalarına karşın veri sorumlusu kabul edilip edilmeyeceği noktasında Kurul kararı ışığında değerlendirmeler
Belirttiğimiz üzere Kanun’un 3. Maddesi uyarınca veri sorumlusu tanımı gerçek veya tüzel kişilerle sınırlandırılmış, veri sorumlusu kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu tutulmuştur.
Apartman, site ve toplu yapılardaki yönetim organları kişisel verilerin işlenmesine ilişkin kararları alan, veri kayıt sistemini kuran, kayıt altına alan ve yöneten birimler olmalarına karşın tüzel kişilik sıfatını haiz olmamalarından dolayı Kanun uyarınca veri sorumlu olarak kabul edilip edilmeyeceği noktasındaki hukuki tartışmalar kapsamında Kurul nihayet görüşünü belli etmiş ve Kanun’un 3. Maddesinde yer alan “veri sorumlusu” tanımının güncellenmesi gerektiğine işaret etmiştir.
Kurul resmi web sitesinde “Site Yönetimlerine ilişkin 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ile 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu çerçevesinde Kişisel Verilerin Korunması Kurulu’nun 22.07.2020 tarih ve 2020/560 sayılı Kararı’nda yer alan değerlendirmeler” başlıklı bir karar özeti yayınlamıştır. Kararda özetle Kurul “..her ne kadar yönetici kat malikleri kurulunun verdiği kararlarla bağlı olup bu kararlara uygun hareket etmek zorunda olsa da, her somut olay bakımından yöneticinin yahut yönetim kurulunun kişisel verilerin işleme amaçlarını ve vasıtalarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasından ve yönetilmesinden sorumlu olan bir rol üstlenmiş olması halinde aykırı durumların çıkabileceği, örneğin bir site yönetiminin ayrı bir tüzel kişilik tarafından yürütülüyor olması durumunda, kişisel verilerin işlenmesi noktasında bu tüzel kişiliğin de veri sorumlusu olabileceği…” şeklindeki görüşüne yer vermiştir.
Bu açıklamalar doğrultusunda Kanun’un 3. Maddesi ile veri sorumlusu kapsamının tüzel veya gerçek kişi olarak sınırlandırılmasına rağmen hayatın olağan akışı gereği ve pratikte ortaya çıkan sorunların çözülmesi adına veri sorumlusu kapsamının geniş yorumlanması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla her ne kadar tüzel kişiliğe haiz olmasalar da kural olarak apartman, site ve benzer yapılar bakımından veri sorumlusu olarak kat malikleri kurulunun kabul edilebileceği, her somut olay özelinde veri işlenmesine ilişkin kararları alan, veri kayıt sistemlerini kuran, bulunduran ve yöneten birimlerin tespit edilerek veri sorumlusu sıfatının yüklenebileceği söylenebilecektir.
Kişisel Verilerin Korunması Kanununda yer alan ilkelerin apartman, site ve toplu yapılarda uygulanmasında örneklendirmeler
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu madde 5 uyarınca; Kişisel verilerin işlenmesinde a) Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma, b) Doğru ve gerektiğinde güncel olma, c) Belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme, ç) İşlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma, d) İlgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilme gibi ilkelere uyma yükümlülüğü bulunmaktadır. Örneğin eski bir malikin kiracısının hala Kat Malikleri Genel Kurulu’na davet edilmesi, aidatlara ilişkin mail veya SMS yoluyla bilgilendirme yapılması kişisel verilerin güncel tutulmaması sebebiyle yukarıda yer alan genel ilkelere aykırılık teşkil edecektir. Aynı şekilde siteden taşınmış olan bir kiracının verileri site yönetiminde mevcut olmamalı ve işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar muhafaza edilmeli dolayısıyla amaç sona erdikten sonra yönetim tarafından imha edilmelidir. Veyahut site güvenliği kapsamında siteye girişte parmak izinin alınmasına dair bir karar alınması ölçülülük ilkesine aykırı olacağından uygulamaya alınmamalıdır.
Dolayısıyla ilkelere uyum kapsamında apartman, site ve toplu yapılar da Kanun ve Kurul kararlarını takip etmeli bu doğrultuda gerekli idari ve teknik tedbirleri almalıdır.
Kanun’da yer alan kişisel verilerin işleme şartlarına uyum sağlama noktasında apartman, site ve toplu yapılar nelere dikkat etmelidir?
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu madde 5/1 uyarınca kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez. Ancak aynı zamanda Kanun madde 5/2 belirli işleme şartlarının varlığı halinde ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın kişisel verilerinin işlenmesinin mümkün olacağını hüküm altına almıştır.
Bu şartlar;
a) Kanunlarda açıkça öngörülmesi,
b) Fiili imkânsızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden bütünlüğünün korunması için zorunlu olması,
c) Bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla, sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması,
ç) Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması,
d) İlgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması,
e) Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması,
f) İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması şeklinde sıralanmıştır. Zira yukarıda anılan işleme şartlarının varlığı halinde açık rıza alınması durumu veri güvenliğine ilişkin yükümlülüğün yerine getirilmediği ve dürüstlük kuralına aykırı olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.
Site, apartman ve toplu yapılardaki uygulamasından bahsedecek olursak örneğin sitenin çalıştırdığı işçilerin 4857 sayılı İş Kanun’un 75. Maddesi uyarınca özlük dosyası bilgilerinin site yönetimi tarafından işlenmesi zorunludur. Dolayısıyla Kanun’da açıkça öngörülmesi sebebiyle ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın kişisel verileri işlenebilecektir. Site sakininden birinin ambulans ihtiyacı doğması, kaybolması vs. gibi sebeplerle kişisel verilerinin işlendiği durumlarda da fiili imkansızlıktan bahsedileceği için yine site yönetimi tarafından açık rıza alınmasına gerek olmayacaktır. Veyahut kira sözleşmesi gereği aidatın kiracıdan alınacağı durumda sözleşmede öngörülmesi sebebiyle açık rıza alınmaksızın kişisel verilerin işlenmesi gündeme gelecektir. Dolayısıyla işleme şartlarından birinin varlığı halinde açık rıza alınması hukuka uygun olmayıp bu durumda en son başvurulan yol olmalıdır.
Sonuç olarak, her ne kadar site, apartman ve toplu yapılara ilişkin tüzel kişilik sıfatından bahsedemeyecek olsak da hayatın olağan akışı ve pratikteki zorlukların aşılması bakımından Kanun uyarınca veri sorumlusu sıfatıyla hareket etmeleri gerekliliğinden bahsedilebilecek olup, Kurul da ilgili kararında bu konunun altını çizmektedir.
Diğer Haberler
-
15.12.2025
İhbar Süresinde Gerçekleşen Ücret Artışından Çalışanın Yararlanması Mümkün Müdür?
4857 Sayılı İş Kanunu'nun 17. Maddesindeki düzenleme uyarınca; belirsiz süreli iş sözleşmelerinin feshinden önce durumun diğer tarafa bildirilmesi gerekmektedir. Buna göre iş sözleşmeleri;
-
12.12.2025
Borca Batıklık ve Sermaye Kaybı Hesaplamasında Muafiyet Süresi Uzatıldı
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("TTK") 376'ncı maddesi, şirketlerde sermaye kaybı ve borca batıklı olma durumunu düzenlemekte olup bu durumlarda uyulacak usul ve esasları ise "6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 376'ncı Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ" ("TTK m. 376 Tebliği") ile detaylandırılmıştır.
-
8.12.2025
OFAC Nedir? Yatırımcılar İçin Stratejik Önemi Ve Uygulama Alanları
Dünya değiştikçe ve gün geçtikçe, daha da sık karşılaşmaya başladığımız terimlerden biri "OFAC". Küreselleşen dünyada uluslararası alanda yatırım yapmak isteyen kurumlar bir şekilde OFAC'a rastlıyor ya da OFAC ile temas ediyor. Zira, OFAC tarafından uygulanan bu yaptırımlar yalnızca ABD vatandaşları / menşeli şirketleri değil, ABD ile doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik - finansal temasta olan kişileri de ilgilendiriyor. Peki nedir bu OFAC?
-
4.12.2025
Ortaklara Borçlar Ve Adat Faturası
1. Adat Nedir? Uygulamada sıklıkla işletmelerin ortaklara borç vermesi işlemi ile karşılaşılmaktadır. İşletmenin ortaklardan alacaklı hale geldiği böyle bir durumda söz konusu alacak miktarına adat faizi hesaplanması ve fatura düzenlenmesi gerekmektedir. Dolasıyla adat, işletme ile ortak/ilgililer arasında gerçekleşen borç-alacak ilişkilerinde işletme kaynaklarının kullanım süresine bağlı olarak faiz tahakkuku hesaplamak ve vergi kaybının telafi edilmesi amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Bu hesaplamalar, transfer fiyatlandırması kurallarına uyum, vergi matrahının doğru belirlenmesi ve KDV gibi yasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi açısından önem taşır.
-
28.11.2025
Hamiline Yazılı Pay Senetlerinin Merkezi Kayıt Kuruluşuna Bildirim Süreci Ve Yaptırımları
1. Hamiline Yazılı Pay Senetlerin Basımı ve Bildirimi 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun ("Kanun") 484. maddesi uyarınca anonim şirketlerde iki tür pay senedi bulunmaktadır: nama yazılı ve hamiline yazılı pay senetleri. Nama yazılı pay senetlerinde devir işlemi teslim ile gerçekleşirken, hamiline yazılı pay senetlerinin devri için Hamiline Yazılı Pay Senetlerinin Merkezi Kayıt Kuruluşuna Bildirilmesi ve Kayıt Altına Alınması Hakkında Tebliğ ("Tebliğ") uyarınca bazı şartlar getirilmiştir. Tebliğ kapsamında hamiline yazılı payların Merkezi Kayıt Kuruluşu ("MKK") kaydının tamamlanması, yönetim kurulu kararının alınması ve bu kararın ilgili sicil müdürlüğünde tescil ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ilan ettirilmesi gerekmektedir.
-
20.11.2025
Birleşme ve Devralma İşlemlerinde Niyet Mektubu Süreci
Birleşme ve devralma ("M&A") işlemleri, hem hukuki hem ticari açıdan çok aşamalı süreçlerdir. Bu süreçte, sözleşme aşamasına geçilmeden önce sözleşme tarafları, işlem iradelerini belirlemek, ticari beklentilerini paylaşmak ve hukuki çerçeveyi oluşturmak için bir hazırlık sürecine girerler. Bu hazırlık süreci, tarafların işlem yapısına ilişkin temel ilkeleri tartıştığı, müzakere stratejilerini belirlediği ve işlem risklerini değerlendirdiği ilk aşamayı oluşturur.
-
14.11.2025
Gerekçeli Karar Hakkının İhlaline Dair Yeni Aym Kararı Resmi Gazete'de Yayınlandı
1. GİRİŞ Gerekçe, yargı kararlarında meselenin, sonuçta gösterilen şekilde çözülmesinin nedenini ve niçinini gösteren kısımdır ve hüküm vermenin bir uzantısıdır.1 Gerekçenin içeriğinin tatmin edici ve tutarlı olması, hukukî dinlenilme hakkının ve adil yargılanma hakkının sağlanması açısından mühimdir. Gerekçeli karar, mahkemenin tarafsızlığını ortaya koymakla; gerçekten, dosya içeriğine, akla ve hukuka uygun düşen bir gerekçe sayesinde taraflar davayı hangi maddî ve hukukî sebeplerden ötürü kaybettiklerini veya kazandıklarını öğrenme ve tatmin olma şansına sahip olacaklardır.
-
7.11.2025
Kapsam Dışı Personel Hakkında Anayasa Mahkemesi Kararı
22.09.2025 Tarihli Resmi Gazete 'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi Kararında;
-
24.10.2025
Asıl ve Alt İşverenin Arabuluculuğa Birlikte Katılma Zorunluluğu Anayasa Mahkemesi Kararı ile Kaldırıldı
Çalışma hayatında iş ilişkilerinin sona ermesi sonrasında işçinin işe iade talebiyle başvurabileceği arabuluculuk sürecine ilişkin önemli bir Anayasa Mahkemesi kararı yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 3. maddesinin (15) numaralı fıkrasında yer alan, "Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu hâllerde işe iade talebiyle arabulucuya başvurulduğunda, anlaşmanın gerçekleşebilmesi için işverenlerin arabuluculuk görüşmelerine birlikte katılmaları ve iradelerinin birbirine uygun olması gerekir" hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğuna karar vermiştir. Söz konusu karar, 17 Ekim 2025 tarihli ve 33050 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
-
23.10.2025
Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanına Döviz Ve Para Hareketlerini Sınırlama Yetkisi Veren Kanun Hükmünü İptal Etti!
15 Ekim 2025 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi ("Mahkeme")17 Haziran 2025 tarihli, E. 2024/193, K. 2025/136 sayılı kararıyla1 ("Karar") 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun'un ("Kanun") 1. maddesini ("Kambiyo, nukut, esham ve tahvilat alım satımı ve kıymetli madenler ve kıymetli taşlarla bunlardan mamul veya bunları muhtevi her nevi eşya ve kıymetlerin alım satımı, kıymetli madenlerin rafinajı ile tüm bu eşya ve kıymetlerin, ticari senetlerin ve tediyeyi temine yarayan her türlü vasıta ve vesikaların memleketten ihracı veya memlekete ithalinin tanzim ve tahdidine ve Türk Parasının kıymetinin korunması zımnında kararlar ittihazına Cumhurbaşkanı salahiyetlidir.") iptal etmiştir.
-
21.10.2025
Borçlu Dışındaki Kişiye Ait Malların Haczi ve Hukuki Hakların Korunmas
İcra takibi sürecinde borçlunun malvarlığına dahil olmayan üçüncü kişilere ait malların haczi, uygulamada sıkça karşılaşılan ve ciddi mağduriyetlere yol açan bir durumdur. Özellikle eşler arasında mal rejimi kaynaklı belirsizlikler ile birlikte mülkiyet ilişkileri, icra işlemlerinde mülkiyetin kime ait olduğunun doğru şekilde tespitini zorlaştırmaktadır. Bu kapsamda, borçlunun eşinin veya bir başka üçüncü kişinin malı üzerine haciz tatbik edilmesi halinde başvurulabilecek hukuki koruma yollarının en önemlisi istihkak iddiasıdır.
-
20.10.2025
Rekabet Hukuku Çerçevesinde Birleşme ve Devralmalar ve Bildirim Yükümlülüğü
Birleşme ve devralmalar (M&A), şirketlerin büyüme ve yeniden yapılanma stratejilerinin merkezinde yer almaktadır. Şirketlerin gerek ulusal, gerekse uluslararası ölçekte genişleme, pazar paylarını artırma yahut yeni pazarlara giriş yapma amacına hizmet eden bu işlemler, yalnızca ekonomik ve ticari sonuçlar doğurmakla kalmayıp, aynı zamanda ilgili pazardaki rekabet dinamiklerini doğrudan etkileyebilme potansiyeli taşımaktadır. Bu sebeple, birleşme ve devralma işlemleri, pazardaki rekabet yapısını etkileyebilir. Bu özelliğinden dolayı, M&A işlemleri stratejik fırsatlar yaratırken, rekabet düzeninin sürdürülebilirliği açısından da düzenleyici otoritelerin titizlikle değerlendirdiği alanlardan biridir.
-
17.10.2025
OSB Uygulama Yönetmeliğinde Önemli Değişiklik: Katılımcılara Ek Süre İmkânı
17 Ekim 2025 tarihli ve 33050 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan "Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" ile Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği'ne Geçici Madde 13 eklenmiştir. Bu yeni düzenleme, yapı ruhsatı veya işyeri açma ve çalışma ruhsatı almamış OSB katılımcılarına belirli şartlar altında ek süre tanınmasına olanak sağlamaktadır.
-
15.10.2025
Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulma Yükümlülüğünde Güncel Durum
1. GİRİŞ 20 Eylül 2025 tarihli ve 33023 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “İşletmenin Muhasebesiyle İlgili Olmayan Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulması Hakkında Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” ("Değişiklik Tebliği") ile, 14 Şubat 2025 tarihli ve 32813 sayılı “İşletmenin Muhasebesiyle İlgili Olmayan Ticari Defterlerin Elektronik Ortamda Tutulması Hakkında Tebliğ”e (“Tebliğ") önemli değişiklikler getirilmiştir.
-
25.9.2025
İşe İade Kararı Sonrası İşverenin Yapması Gereken Sgk İşlemleri
Kesinleşen işe iade kararını tebliğ alarak 10 iş günü içinde işe başlama iradesini işverene ileten işçiyi, İşveren işe başlatabileceği gibi işe başlatmayarak mahkeme kararında tespit edilen 4 aylık boşta geçen süre ücretinin yanı sıra işe başlatmama tazminatını da ödeyebilir. Görüldüğü üzere işverenin bu durumda iki seçimlik hakkı bulunmakla birlikte SGK nezdinde yapılacak işlemler her iki durumda da birbirinden farklıdır.